15 Aralık 2012 Cumartesi

Antalya'nın Kıs Gunesi'nin Tadını Çıkarıyorum

Uff ne kadar uzun zaman olmuş yazmayalı, sanki bir hafta on gün gecmis gibi geldi bana;neredeyse 2 ay olacak :) Herkesin bahanesinden benimkisi de,"Ay sekerim oyle yogunum ki!" diyor ve geçiyoruz. Neler yaptım ben bu aralar; -Seker hamuruyla bol bol oynadım. -Konya'da semazenleri izledim,içim huzur doldu. -Yeni yemek tarifleri denedim,nefis oldular ama üşengecin önde gideniyim,bir fotograf çekmedim. -Ankara'ma gittim. -Body World's ü gezdim, etkilendim. -İşe ağırlık verdim,yeni klinik icin yer arayisindayim hala. -Bir de Mehmet Gundem'in kaleme aldığı İshak Alaton-Lüzumsuz Adam'ı okumaktayim,öneririm. Yazmaya ara verince insanın aklindaki bir sürü şey uçup gidiyor.Zaman da akıp geçiyor... Kendime dün sabah aldığım bir demet nergisin baygin kokusu eşliğinde yazdığım postumu noktalayip,bol kremali enfes bir kahve yapmaya gidiyorum. Not:Bu telefondan post yazmaya da illet oluyorum!

24 Ekim 2012 Çarşamba

Mutlu Olmak İcin 5 Neden

1. Arefe günü yarım olmasa da 3/4 mesai yapıyorum. 2. Annem ilk kez evime geliyor. 3. Futursuzca uyuyacak olmanın hazzını yasıyorum. 4. Uzun zaman sonra saate bakmadan tembellik edeceğim. 5. Pazar günü 25 saat!!!

20 Ekim 2012 Cumartesi

Zaman görece bir kavram,evet...

Kum saatini kim icat ettiyse eline saglik. "Zamanın akıp gitmesi" daha iyi somutlastirilamazdi herhalde. Yahu mübarek,akıp gidiyor; ben hiçbir seye yetişemiyorum. Dunya kocaman,yapılacak tonla şey var,ve ben bütün bunların karşısında küçücüğüm.Okunacak kitaplar,izlenecek filmler,spor seansları,kabuğuna çekilip huzur bulup sonra yeniden dünyaya dönmek,İngilizceyi ilerletmek ve Norveççe öğrenmeye çalışmak,is kurmakla ilgili somut planlar yapmak... Bana benden 3-4 tane daha lazım...

18 Ekim 2012 Perşembe

A La Luna!

Hiç görmediği yerleri özlüyor insan ne garip... Mesela doğuştan Fransa'ya hasretim ben. Hakkında okuduğum birkaç kitap,zihnime kazınmış birkaç fotograf karesi ve naif dilinden ibaret olsa da benim icin; bir türlü gidemeyişim hayatımı bir "Ertelenmişler Koleksiyonu" na çevirmiş olmamdan kaynaklansa da... Her Zaz dinleyisimde sokaklarında buluyorum kendimi. Sahi niye erteler insan? Niye bu kadar seremoni haline getirir hayatı? Niye yas ilerledikçe hedefler hantallaşıp birer flu hayale döner? 6 yasına kadar pilot olmakta hiçbir sakınca görmezken,20'lerin başında bir gün dünyayı gezecegimize eminken,ne oluyor da 30'dan sonra işe bile gidesimiz kalmıyor? Hayat beni niye ele geçiriyorsun?! Hepimizde bir uyuşukluk... Silkinip kendine gelmek lazım. Ajandayı; fatura son ödeme tarihleri cetelesi,alışveriş listesi,Güzin Abla Köşesi'nden, adının hakkını verecek etkinlik listesine dönüştürmek lazım.

13 Ekim 2012 Cumartesi

Cupcake Sevenler Parmak Kaldırsın!

Bazı temalar,hangi eşyaya kullanılırsa kullanılsın,çok yakışıyor. Örneğin cupcake. Mutfakta,yastıkta,defterde,t-shirt'te,mama önlüğünde... Renkli,masum,lezzeti cağrıştırıyor,eğlenceli... Buna rağmen nedense,piyasada cupcake temalı ürün çok az bulunuyor. Yine de,yeni evimi döşerken,birkaç parçayı bir araya getirmeyi başardım. English Home'un internet sitesinde hala satışta olan cupcake desenli demlik, çay fincanı, pasta tabağı, mutfak icin not defteri; Kancaev'den polyester cupcake sekilli sekerlik... English Home, sonbahar koleksiyonunda yine cupcake temasına yer vermiş. Bu kez de,masa örtüsü,ekmeklik,poşet torbası,tutacak,kurulama bezi vs gibi bir sürü neşeli ıvır zıvırı edinebilirsiniz. Bulunduğunuz yerde English Home yoksa,online mağazadan da alabilirsiniz.Ben siparişimi verdim bile :) Defalarca alisveris yaptım,son derece hızlı ve sorunsuzlar. Herkese öneririm :) www.englishhome.com.tr

12 Ekim 2012 Cuma

Güzel Cuma,Güzel Sonbahar

Ekimin ortasına göre,oldukça sıcak bir cuma günündeyiz. Hava bir ısınıyor,bir soğuyor. İki gün önce bildigin fırtına koptu,e artık lazım dedik,uzun kollu giysileri çıkardık ortaya,hava yine ısındı.Gardroplarin en sevmediği havalar... Benimse en sevdiğim mevsim. Güzel sonbahar... Artık hava serinlediği icin,kahvaltıyı bahçede yapamıyoruz,ama akşamları yağmur yoksa,yemeği mutlaka bahçede yiyoruz. Hava iyice soguyup kıs geldiginde,camın arkasından izleyeceğiz manzarayı mecburen. Dün aksam, Children's of Heaven isimli 1997 yapımı bir İran filmi izledik. Çok beğendim. Dunyayı istisnasiz her defasinda kurtaran bayat Amerikan filmlerinden gına geldi artık. Bir şeyi nasıl anlattigin, ne anlattığından daha onemli kesinlikle. İcerigi basit,yalın,sade ama izlettiriyor film kendini. Gecen gün sinemada izlediğim Canakkale Cocuklari'nin üstüne ilaç oldu. Elbette verilen emeğe saygım sonsuz o başka. Bir filmi beğenmek icin,fazlası gerekiyor ne yazık ki. En azından, Canakkale Savası gibi ağır bir konunun,çok daha başarılı işlenmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Belki de,Çanakkale'yi duyunca, beklentiler elde olmadan yukseliyordur,bu da bir ihtimal tabii... Ben yarın çalışıyorum ama yine de cogunluga gelen hafta sonu,beni bile umitlendiriyor.Hani olur da, bir gün ben de Cumartesi kafa izni yaparım hesabı...